27 Aralık 2010 Pazartesi

Betce'den Anilar


Foto: Rayn@'sSpot

Hafta sonu, Palamutbuku'nde Datca Yerel Tarih Grubu ile bulustuk. Yeni bir projenin on calismalari yapiliyor. Geleneksel tarim yontemlerinin arastirilip yazili hale getirilmesi uzerine. Muhabbet tarimdan, "kultur"e geldi ve daha 10 sene oncesine kadar Mesudiye'de, hatunlarin koyun ve kecileri baharda yunlerini kirkmadan once temizlemek icin denizde yikadigi konusuldu. Bu cogu kadin icin denize tek girme sebebiymis. Ve dahi, rivayete gore, bazilari ciplak girermis. Benzer bir olay ise inekler icin gecerli. Bugday hasadi burada buyukbas hayvanlari bugday saplarinin uzerinde yuruterek yapilirmis. Hayvanciklarin toynaklarina saman dolarmis. Hasat sonrasi, inekler denize sokulup yikanirmis. Hayvanlardan cikan samanlara, belki de pislige baliklar geldigi icin, koyun delikanlilari sabahtan aciklara ag atarlarmis.

Ardindan, konu agaclara geldi. Palamut ve zeytin agaclari pek degerliymis o kadar ki bazi zeytin agaclari budanmadigi ve bakimsiz birakildigi icin 1940'larda kesilmis ceza makbuzlari varmis. Bazi agaclarda hala eski sahiplerinin muhurleri gorulebilirmis. Bu iki tur agaci dedeler torunlarina sunnet, dugun gibi olaylarda hediye ederlermis, bizi ansinlar torunlar buyuduklerinde diye. Sozlu olarak bu tum koyde bilinir ve kabul edilirmis. Bir arsayi aldiginizda, uzerindeki bazi agaclarin sahipleri arsa sahibinden farkli cikabilirmis. Bu sehirden gelen ve arazi alan pek cok kisinin basina gelmis. Araziyi aliyorsunuz, sonra birisi geliyor diyor ki, uzerindeki su zeytin agaci benim, hasat edecegim! Makul bir fiyata o agaci almaktan, ya da hasat edilmesine izin vermekten baska care yok.

Su anda Palamutbuku'nde numunelik kalmis palamut agaclari. Gelen turistler, burada palamut baligi cok da mi, bu isim olmus diye soruyorlarmis! Ortada agac yok ki! Zeytin ise giderek para getirmeyen bir urun haline geldigi icin yavas yavas terkedilmeye baslanmis. Aynen bir zamanlarin palamut agacinda, harubunda oldugu gibi. Yerel tuketim olmadigi muddetce bu isin sonu kimbilir nereye varacak!:(

16 Aralık 2010 Perşembe

Dunya, Gunes ve Mevsimler

Insan bazen basit bir problemle karsilasip "yaa ilkokulda biz bunu ogrenmemis miydik?" der ya. Pekcok disiplinler arasi yaklasimda oldugu gibi permakultur de bu duyguyu bana bolca yasatiyor. Istanbul'daki permakultur kursunda bunlardan bolca vardi. Bir tanesini de barinak tasariminda gunesin konumunu dikkate almayi tartisirken fark ettim.

Biliyorsunuz gunes dogudan batiya dogru guneyden dolasiyor, yazin daha dik, kisin daha egik. Tabii aslinda dolasan dunya ama konu bu degil. Guneyden dolasiyor diyenler kuzey yarimkuredekiler tabii. Guney yarimkurede ayaklari dunyaya yapisik basasagi yasayanlara sorarsaniz, onlara gore gunes kuzeyden dolaniyor. Bu kadarini hatirliyorum ama donenceler arasinda, tropik kusakta yasayanlarin ozel durumunu ya kacirmisim, ya da unutmusum, ya da bunu tamamen es gecmisler.

Tropiklerde yasayan insanlara "Gunes sizin buralarda guneyde mi kuzeyde mi?" derseniz alacaginiz cevap kafa karistirici. Kimi diyecek ki 6 ay bir tarafta, 6 ay diger tarafta. Kimi de diyecek ki yaz boyunca 2 kere tepemizde oluyor, biri kuzeye (ya da guneye) gecerken, digeri de guneye (ya da kuzeye) gecerken. Zaten tropikleri iliman kusaklardan ayirdeden en onemli ozellik olan asil yagisli iklimin yaz olmasini da gunesin bu ozel durumu yaratiyormus.

Nasil ilginc degil mi? Tabii bu durumda barinak yaparken evin ana cephesini gunese cevireyim isi biraz cuvalliyor. Ama anlatildigina gore eski kulturler bu isi gayet guzel cozmusler. Tropik kusakta hangi kitaya giderseniz giden benzer bir barinak cozumu karsimiza cikiyor: Ortasi cok yuksek ve dik bir cati, catinin tepesine dogru icerde yukselecek sicak havayi tahliye etmek icin havalandirma acikliklari ve duvarlara hic gunes gelmeyecek sekilde sacaklar. Serinlik o kadar onemli ki ısı uretecek hersey (ocak, dus, vs.) disaridaki ayri bir golgelik alanda yapiliyor. Kahvaltiyi disarida yapmanin bir avantaji da siz yemege baslayinca size dogru harekete gecen dev kaplumbagalari besleme imkani sunmasi.

Ilk firsatta size sicak yerlerde nasil ev yapmaniz gerektigini de anlatacagim, sakin okumadan evinizi bir mimara cizdirmeyin. Sonra Bill dede cok kiziyor, uyarmadi demeyin!

15 Aralık 2010 Çarşamba

Darma ameliyat oldu

Darma dun kisirlastirma operasyonu gecirdi. Ben de veterinerin basinda seyrettim. Cok ilgincti. Kucucuk bir kesikten (1-1.5 cm) girip rahime bagli yumurtaliklari buluyor, rahme yakin yerlerinden baglayip kesiyor. Sonra da iki dikis. Aslinda beni daha cok sasirtan tum bu olayin kansiz olmasi. Bir parmagimi kestigimde ne kadar kan aktigini dusunuyorum da, boyle bir olayda tek damla kan akmiyor. Keske veterinerimize sorsaydim!

Darma'nin kendine gelis sureci biraz ic aciticiydi. Bakislari ozellikle!:( Geceyi yanimizda gecirdi. Sabah kalktiginda tahminimin aksine cok daha aktifti. Hatta 24 saat gecmeden ayakkabi baglarimizla oynayacak hale gelmisti! Kopeklerin cok daha zor oluyor. Ha bu arada, veterinerimiz, benim tuy kabasi oldugunu iddia ettigim pofuduklugun bir kisminin siskoluk oldugu gercegini acimasizca soyleyerek moralimi bozdu. 2. yumurtaligi o yaglarin arasindan bulmasi epey zor oldu. Simdi kediler diyette. Artik her miyav deyislerinde onlerine yemek koymuyorum.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Cifltik Hayati-2

Ah bu tavuklar! Gecen sefer cibilerden birinin gozunden cikardiklarimizi hatirlarsiniz! Bu sefer de bizim horozun gozunden inanilmaz bir sey cikardim.

Ilk basta horozda bir durgunluk farkettim. Surekli tek ayak ustunde duruyordu. Farkettim ki bir gozu de surekli kapali. Yine dedim bir sey kacti! Bu Tugrul'un Istanbul'da oldugu zamanlar. Acaba beklesem mi diye dusundum ama ciddi bir durumsa gozune birsey olur korkusuyla hadi Pinar is basina dedim. Kumesin icinde 3 tur attiktan sonra kosede kistirdim ve yakaladim. Sol kolumun altina sikistirdim, ve sol elimle boynundan gelerek goz kapaklarini actim. Sari kocaman bir sey gorunuyordu. Sag elimle alirken, goz cukuru kapkara geldi ve cok korktum. Hayvanin gozunu cikariyorum herhalde diye dusunup elimi cekiverdim. O arada goz bu kadar kolay cikmaz diye dusunuyorum ama bir yandan da aklimda bir kac gun once seyrettigim Alice Harikalar Diyari'ndaki canavarin goz cikarma sahnesi! Sonunda yapacak birsey yok, cikiyorsa da cikiyor deyip bir kez daha denedim ve gordugunuz seyi cikardim.





Sonra bir kez daha horozun gozune baktigimda anladim ki o kadar kocaman ki bu cikardigim nesne, gozu baskilamis ve neredeyse dumduz etmis. Sonraki bir kac gun icinde gozun bombesi yerine geldi.

Tugrul'a geldiginde anlattigimda ne dedi begenirsiniz: "Sen inegi de dogurtursun, Pinar." Dusunuyorum da, neden olmasin? :)

12 Aralık 2010 Pazar

Yer fistigi

Ilkbaharda en alttaki hendegin berm'ine yer fistigi ekmistik. Bir suru baska sey de ekmistik ama yeterince yogun bir ekim yapamadigimizdan bazi yerleri ayrik yine basti! Bir kac hafta once pek cok cesit karisik tohum ektim. Kis sebzeleri, baharatlar, azot baglayicilar. Sadece cicek ekmedim. Ekmeliymisim!:( Kumese yakin yerini tavuklar her firsat buldugunda eseliyorlar. Bakalim ne olacak!

Her neyse, basliga geri donersek; yer fistiklarini hasat ettim. Aynen patates gibi, gevsek toprak istiyor. Yumrularini yine patates gibi salkim seklinde buyutuyor. Cok keyifli hasadi. Ama gec hasat ettik, meger fistiklari kabuklarindan cikartmadan kizgin gunes altinda bir hafta kadar kurutmak gerekiyormus. Yoksa kuflenirmis. Biz mecburen kabuklarindan cikarttik kuruma islemini hizlandirmak icin. Ama asil paylasmak istedigim fistigin koklerindeki bakteri nodulleri. Yer fistigi da baklagil ailesinden. Yani havadan azot alip bitkinin kullanacagi forma donduren bakterilere ev sahipligi yapiyor. Iste bu gordugunuz noduller de bakterilern evleri. Daha once baklada gormustuk.



Baklagiller inanilmaz bir kategori. Berm'in ustunune daha da fazla baklagil calisi, baklagil yillik sebzeler, ve sarmasik ekecegiz. Yagmurlar bu sene cok gec kaldi ama bir yandan da bu tarz gec kalmis aktivitelerimiz icin bize bir sans daha veriyor.

AKCEP Toplantisi ve Datca'nin Deli Ruzgari

Benim Istanbul'daki 3 gunluk Dogal Tarim semineri ardindan Tugrul da Istanbul'daki 15 gunluk permakultur kursuna gitmisti. Bill Mollison ve Geof Lawton'la! Simdilik ikimiz birlikte bir yerlere bu kadar uzun gidemedigimizden, kurada Tugrul'a bu 15 gun cikti, bana 3 gun ayrilik!:) Coooook zor oldu. Bir daha ne edip etmeli bu kadar ayrilmamali dedik. Tugrul inanilmaz guzel bilgilerle dondu. Eminim yavas yavas sizlerle paylasir. Tabi oradan bir de grip virusunu takmis koluna, geldi! 1 haftadir hasta. Artik iyilesmeye basladi.

Tugrul'un donusunden 1 hafta sonra da AKCEP (Akdeniz Cevre Platformu) toplantisina permakultur sunumu yapmaya cagrildik. Nala'yi yanimiza alip, kedilere, Layka'ya ve tavuklara bol bol yem ve su koyup 1 gece kalmali Koycegiz-Fethiye arasindaki Pastoral Vadi'ye gittik. Nala inanilmaz akilli davrandi, sunumlarda sakin sakin oturup bizi dinledi. Dondugunde Layka ve kedilere anlatacak epey birikimi oldu!:) Cok guzel bir toplanti oldu. Umuyoruz ki Tugrul'un grip virusunu degil ama permakultur virusunu bulastirdik!;)

Dun oglen biraz panikle yola ciktik. Ne de olsa ilk defa bu sekilde biraktik Bostancik ahalisini. Datca'ya yaklastikca ciddi bir ruzgar esmeye basladi. Endiseli bir sekilde eve vardik. Hemen kube kumese baktik. Yerinde duruyordu. Kaziklarini tedbir olarak saglamladik. Tavuklar, civcivler, Layka ve kediler; hepsi sag ve salimdi. Oh be dedik! Gece boyunca ruzgarin sesine ara ara uyandim. Icim sikildi her seferinde. Sabah civcivlerin "fiy fiy" sesine uyandim. Bu kadar yakinda olmalarina pek ihtimal vermedim. Baska bir seydir dedim ama yine de kat kat giyinip hemen disari ciktim. Ilk gordugum civcivlerden biri oldu! Amman dedim, civcivler gezici kumesten cikmayi becerdiler, anne icerde kaldi, Nala acaba kacini hakladi! Sonra kafami kumeslere dogru bir cevirdim, gordugum manzara su:



Kafami sola cevirdim, incirin altina siginmis tavuklari gordum:



Kafami arkaya cevirip baktim kubbe kumes badem agacinin tepesinde mi acaba diye; yerinde gayet saglam durusuyla beni cok sasirtti dogrusu!

Bundan sonra yaptigim ilk is civcivleri saklandiklari calilarin arasindan cikartip saymak oldu. Meger ruzgar gezici kumesi de birlesme yerinden oynatmis, anne ile birlikte hep beraber sabah gezintisine cikmislar. Sayi tamam cikti.

Sabahin ayazinda, eldivenleri giyip kapsonlari takip kumes tamirati yapmaya basladik. Bostancik'ta bir pazar sabahi boyle basladi iste! Ya sizin pazariniz nasil basladi?

30 Kasım 2010 Salı

Kucuk adam, mutlu tepe


2 Subat, 1913 – 16 Agustos, 2008
Fukuoka elinde tohum topu ile
Foto: NaturalFarming.org


"Masanobu Fukuoka"nin anlami iste buymus! Gercekten de kendisi fotograflarindan anladigim kadariyla ufacik tefecik, narenciye bahceleriyle pirinc tarlalarinin oldugu tepe ise onun ellerine emanet edilmis olmaktan cok mutlu olmali. Aslinda narenciye bahceleri ve pirinc tarlasi diyerek haksizlik ediyorum cunku Fukuoka bildigimiz anlamda bir ciftci degil. Mutlu tepelerindeki narenciye bahcesinde agaclar arasinda yari yabanilesmis sebzeler, yesil gubre bitkileri doluymus. Kislari arpa ve bugdayla donusumlu ektigi, susuz yetistirdigi pirinci ise hic bir zaman eslikci bitkisiz (beyaz akgul) ekmiyormus. Yontemleri bir baska yaziya. Turkceye Dogal Tarim olarak cevrilen, ingilizcede "natural farming" (dogal tarim), "do-nothing farming" (eylemsiz tarim) olarak da ifade edilen bu tarim felsefesini bir seri yazida anlatmaya calisacagim. Bu seriye Fukuoka kimmis diye tanitarak baslamak istedim.

Fukuoka'yi "polymath" (cok sey bilen) olarak tanimlamis wikipedia. Calisma hayatina bitki patolojisi uzerine biyolog olarak baslayan Fukuoka aslinda ciftci, egitmen (sensei), yazar, doga bilimci, sanatci, cizer, arastirmaci kimliklerini de tasimis uzerinde. [1]

One Straw Revolution (turkceye Ekin Sapi Devrimi olarak cevrildi) ile tanidik onu ilk. Kitap hem tarimla hem de yasamla ilgili bir felsefe kitabi neredeyse. Bu tanitim yazisina ilk basladigimda, tam bir kaos halinde, ordan oraya ziplayarak yazarken, kitabi ceviren sevgili Aykut Istanbullu'nun tanitim yazisi aklima geldi. O kadar guzel yazmis ki izniyle bir kismini alintiliyorum:

##
Masanobu Fukuoka Japonya’nın güneyinde küçük bir adada yüz yıllardır tarım yaparak yaşayan bir aileden geldi ve mikrobiyoloji üzerine eğitim alarak uzun yıllar bitki hastalıkları üzerine çalıştı. Henüz yirmibeş yaşındayken yakalandığı ağır zatürrenin onu ölümün kıyısına getirmesinin hemen ardından bir gün sabaha karşı farkettiği şu gerçek yaşamını değiştirdi: "bu dünyada hiç ama hiçbir şey yok, insanlık hiç ama hiçbir şey bilmiyor. Hiçbir şeyin hakiki bir değeri yok ve bütün eylemler nafile, anlamsız birer çabalar." En iyisini doğa bilir.

İnsanoğlunun yaşamı kontrol etme hatta anlama çabası bile nafile ve özünde yıkıcıdır. Bu farkedişin ardından köyüne dönen Fukuoka, ilk önce kendisine emanet edilen narenciye bahçelerinde bu yöntemi dener ve o zamana kadar budanmış olan ağaçları ve sürülmüş olan bahçe toprağını kendi hallerine bırakarak bütün meyve bahçesinin solarak yokolmasını izler. Aldığı ilk ders doğaya dönüşün bir anda herşeyi bırakarak yapılamayacağıdır.

Savaş sırasında 5 yılını yine devlet için bitki hastalıkları üzerine çalışarak geçiren Fukuoka bunun hemen ardından köyüne dönerek felsefesini uygulamaya girişir. Yeni bir yöntem geliştirmenin yaygın yolu "şunu denesek nasıl olur? bunu denesek nasıl olur?" diye sorarak bir sürü yeni şeyi birbirinin üstüne denemektir. Oysa Fukuoka bunun tam tersini yapar ve en sonunda şu sonuca varır: sürmeye gerek yoktur, gübrelemeye gerek yoktur, kompost yapmaya gerek yoktur, böcek ilacı kullanmaya gerek yoktur. Bu noktaya kadar indiğinizde, gerçekten gerekli olan çok az tarım uygulaması vardır.

Fukuoka her fırsatta bunun yalnızca bir tarım yöntemi olmadığını vurgular: "İnsanın gelişmiş tekniklerinin gerekli görünmelerinin nedeni, doğal dengenin aynı yöntemler kullanılarak ciddi şekilde bozulması sonucunda toprağın onlara bağımlı hale gelmiş olmasıdır…İnsanlar hastalıklı bir çevre yarattıkları zaman doktorlar ve ilaçlar gerekli hale gelirler. Resmi eğitimin hiçbir temel değeri yoktur ama insanlık, insanın hayatta kalması için "eğitimli" olmasını gerektiren koşulları yarattığı zaman gerekli hale gelir."
##

Ilgilenenler icin, Masanobu Fukuoka’nin batida yayimlanan kitaplari:
● The One-Straw Revolution (1975)
● The Natural Way of Farming – The Theory and Practice of Green Philosophy (1976)
● The Road Back to Nature – Regaining the Paradise Lost (1987)
● The Ultimatum of God Nature - The One-Straw Revolution - A Recapitulation (1996)

Ekin Sapı Devrimi Kaos yayinlari tarafindan yayinlanmis, The Natural Way of Farming'in cevirisi tamamlanmis, Kaos Yayinlari’ndan cikmak uzere. Son kitabi The Ultimatum of God Nature ise cevirilme asamasinda.


[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Masanobu_Fukuoka

26 Kasım 2010 Cuma

Bir Minicik Aslanbiyigi Kokunun Dusundurdukleri



Bu minicik aslan biyigini posetten dikmek icin cikarirken kokleri topraktan ayriliverdi. Fotografta bas ve isaret parmaklarimin birlestigi yerde, kok basliyor. Normalde agaclarin kokleri yer altinda agacin toprak ustundeki seklinin bir izdusumu gibi olurmus. Ama sadece ilk basta, koklerini yeni buyuturken kokler govdenin 4-5 kati olurmus. Ufaklik once koklerini salip, kendini guvende hissetmeye baslayinca buyumeye basliyor anlasilan. Iste tam da bu nedenle, herhangi bir bitkiyi posettense yerinde hem de tohumdan baslatmak en guzeli. Bu sene sonbaharda posette baslattiklarimizi yazin yerlerine dikmek istemedik. Sulama problemleri yuzunden. Simdi yagmurlarla dikimlere basladik. Ama posette bir yumaga donmus kokleri gordukce, ya da posetin deliklerinden topraga koklerini salmis fidanlarin koklerini topraktan catir catir soktukce icimiz nasil acidi, anlatamam!

Ote yandan posette bir cok fidan yetistirmenin bakim acisindan kolayligi da inkar edilemez. Son bir kac fidanimizda sut kartonlarini denedik. Cok basarili. Sut kartonunun alt ve ust kismini kesip atiyoruz. Bunlari bir tepsiye yan yana diziyoruz.
Ilk ana yapraklarini cikarir cikarmaz yerlerine dikiyoruz. Dikerken de fidani sut kartonu ile dikiyoruz, topraga yerlestirdikten sonra kartonu ustten cekiveriyoruz. Karton topragin icinden kolayca cikiveriyor. Boylece kokleri zarar gormeden yeni yerine yerlesiyor.

Ama hala, en onemli sey koklerin kartonun disina tasmamasina ozen gostermek. Ve belki de dikimi illa ki yaza gelenleri elle sulamayi goze alip yerlerine dikmek!

24 Kasım 2010 Çarşamba

Datcali Venusler Is Basinda

Biliyorsunuz, burada isler bizi epey asmis durumda. Her yeni ogrendigimizi uygulamaya kalkinca hep zamana karsi bir yaris icinde buluyoruz kendimizi. Ogrenmenin sonu yok demisler, bu demek oluyor ki uzunca bir sure bu tempo devam edecek!:)

Neyse ki, bu aralar arkadaslarimiz bize el veriyorlar. Hem de nasil! Bir kac hafta once Panos'un 3 gunluk Dogal Tarim seminerine gitmistim. Tam yola cikacagim gun ciddi bir ekim calismasi yaptik.



Sevgili Oya ve Melda ile neler ekmedik neler. Mese, hunnap, Datca'nin yaban erigi, aslan biyigi, adini bilmedigimiz bir kac cesit legum sarmasik! Hatunlarin elinin degdigi her sey yeseriyor; daha 2 hafta olmadan sarmasiklar boylarini gostermeye basladilar olanca guzellikleriyle.

Bugun bir parti daha yaptik. Bu sefer de sevgili Oya ve Necla cok daha zor bir iste beni yalniz birakmadilar. Mandalamizin ekim isini bitirdik.



Aslinda mandalinin alt yapisini hazirlayan Tugrul. Haftalardir ince ince isliyordu yerini. Sonunda bitirdi ve bana basla isaretini verdi. Ayberk'le hazirladigimiz kompostla besledigimiz topraga, 3 gundur her firsatta yaptigim tohum toplarini (pek yakinda anlatacagim bu tohum topu olayini), baklagillerden bakla, nohut, bezelye ve sevgili Evren'in hediyesi "Mungo Bohnen" (Mung bean) ile destekleyerek sactik. Gorunen o ki mung fasulyesi benim cok sevdigim uzakdogu ve hint mutfaginin vazgecilmez bir parcasi. Eger bizim iklimi sevip de urun alabilirsek "mecburen" bir iki tarifi denemem gerekecek!:)



Ustunu de saman ile kaplayinca yumusacik, yagmurlari elimizde sicacik bir cay bardagi beklemekten baska yapacak bir is kalmadi.Asil keyifse, bu bahceden birlikte hasat yapmak olacak.



Bu gece yattigi yeri sevecek 3 hatun var, sabah yataktan nasil kalkacaklar hic fikrim yok ama!:)

27 Ekim 2010 Çarşamba

Kedi olmak varmis

Su uyku keyfi uzmanina bakar misiniz?



Bu kedilerin hayatlarini gordukce, annemin bize soyledigi bir lafini hatirliyorum; hayatta kedi olmak varmis, ama Pinar'la Tugrul'un evinde!:)



Bu arada arkadaki beyaz giysi dolabinin ortusunun geldigi hale bakar misiniz? Bu dolap bir zamanlar gayet guzeldi, sonra Payam ve Darma bu eve geldiler, gerisi malum...

21 Ekim 2010 Perşembe

Harup Macerasi- Pekmez yapimi -2

Gecen hafta sonu pekmez isini tatliya bagladik. Sabah erkenden Yuksel teyze Ece ile geldi. Kazanlari zaten gunler oncesinden almistik. Burada dugunlerde, cenazelerde buyuk kazanlarda yemek ozellikle de keskek pisiyor. Tabi odun atesinde. Is lekesini kolayca cikarmak icin bulduklari bir yontem, kazanin disini deterjan ile sivamak. Sonrasinda sicak su ile yikaninca kolayca cikiyormus. Yikama kisminda onca deterjanin kullanimi hic icimize sinmedi ama ne yapacagimizi da bilemedik. Gunun sonunda odun atesi kullanma fikrinin o kadar da zor olmadigi ve ara ara yapacagimizi dusununce, kendimize bir kazan almanin daha iyi olacagina karar verdik. Bizim icin disinin kararmasi nasilsa problem olmayacak.

Konumuza devam edersek, ilk is olarak Yuksel teyze kazanin disini deterjanla, deterjani su ile islatarak kapladi.



O arada odun atesini baslatmistik. Yagmurlardan biraz islanmisti odunlar ama problem olmadi. Kazani atesin ustune koyup, acele acele bidondan harup suyunu kazana bosaltmaya basladik. Kazani yeni, alttan ates harli bir sekilde yaniyor, kazanin dibini yakmaktan korktuk.



Kazanin icindeki suyun kaynamaya baslamasi 5 dakika bile surmedi desem? Inanilmaz! Eger elimizde olsaydi, kalin ve uzun dallar Yuksel teyzenin tercihi ama elimizde bu tanima uyan odun pek azdi. O yuzden sik sik gidip atesin altini kontrol etmemiz gerekti gun boyu.



Kazandaki koyu kahverengi seviyeye dikkat! Icine harup suyunu bosalttigimizda, seviye oradaydi. Buna daha sonra tekrar donecegiz!:)

Ilk basta koyu bir kopuk olustu. Recel yaparken kopuklerin toplandigini biliyorum. Ama pekmezde kimseden bu konuda birsey duymamistim. Sonucta toplamaya karar verdik. Bu isi daha once yapmis olanlara soracagimiz ilk soru bu. Kaynama saatler suruyor. Gidip gelip karistirdik, altinin atesini kontrol ettik. Ha, bu arada soylemeyi unuttum. Kazan kaynamaya baslarken daha yagmur atistirmaya baslamisti. Kosturup poseidon ve windguru'dan son durumu kontrol ettim. Aaaaah! Korkunc yagmurlar geliyordu. Peki peki, biliyorduk boyle olacagini ama elden ne gelir. Haruplar gunler oncesinden islanmis, biraksak fermentasyon baslayacak, kokacak, vs. El mahkum o gun yapacaktik. Eldeki ondulinlerle fotografini cekemedigim bir duzenek kurduk, kazanin ustune gecici cati yaptik. Tabi onun altinda nasil bir is icinde kaldigimizi tahmin edersiniz. Ust bas oyle bir koktu ki gunun sonunda! Bunlar isin zamanlama hatalari. Bu is bundan 1 ay once gayet rahat bir sekilde yapilabilirdi. Bu da bize bir ders olsun deyip durduk Tugrul'la. Her neyse, sonucta sabah 9:30'da baslayan kaynatma operasyonu saat 5:00 itibariyle sona erdi. Biraz panikten, biraz da sogudukca daha da yogunlasir diyerek erken indirdik galiba. Bu sefer de kivam bence biraz civik oldu. Tugrul benimle ayni fikirde degil ama bunun sebebi yeniden o atesi yakmamak olabilir mi bilmem!:) Bunca islemden sonra cika cika ne kadar mi pekmez cikti? Bir duduklu, bir orta boy, bir de kucucuk celik tencere dolusu kadar:



Tekrar ustteki fotografa bakarak kazanin ilk bastaki seviyesini hatirlamanizi oneririm.

Ertesi gun soguyunca, kavanozlara doldurdum. Burada da bir sorum var bilenlere. Tencerelerin dibine harubun unu çökmüş. Bunu sikmak tabi ki mumkun ama dogrusu her sikista miktar daha azaliyor. Lezzetine baktik, gayet guzel, bu seferki boyle olsun, baska turlu yapiliyorsa ogreniriz sonraki deneme icin dedik.

Iste gunler suren harup pekmezi sagamizin sonuna geldik. Biz erdik muradimiza, darisi her isteyenin basina...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Harup Macerasi- Pekmez yapimi -1

Gecen hafta basi haruptan pekmez yapmak icin kollari sivadik. Iyiki de sivamisiz, ne zor ismis! Once harup unlarini islattik. Aklimizdaki, pekmez icin ayirdigimiz tum unlari islatmakti. Ama islatmaya baslayinca bunun pek mumkun olmayacagi ortaya cikti. Bir cuval harup ununu islatmak icin kocamaaan iki bidon bulduk. Yarisina kadar un koyup, ustunu su ile tamamladik. Bir hafta kadar un cuvallarda bekledigi icin, tas gibi olmustu, bidona koymak icin parcalamak biraz zaman aldi. Herhalde hemen yapsaydik daha iyi olabilirdi.

Ustune suyu ekleyince o derin bidonlarda karistirmak icin yeterince uzun ne olabilir diye dusunmeye basladik. Tugrul, kalin bir kargi kesti. Guzelce yikadik. Cok da guzel gorevini yapti. Ilk basta su ile unun birbirine karismasini saglamak gerci epey zor oldu. Aslinda, unun bidona girecek miktarini kestirebilsek, su ile birlikte karistirarak bidona koymak isleri epey kolaylastirir. Neyse, guzelce karistirdiktan sonra, bidonun kapagini kapadik ve aklimiza estikce gidip gelip karistirdik. Aslinda 1-2 gun bekletmek yeterliymis ama, yagmurlar zamansiz yaginca, 3 gun beklemis oldu. Baktik, yagmurlar bir kac gun daha devam edecek, islatilmis unlari sikarak suyunu cikarmak icin hazirliklari yaptik. Keci boynuzlarini toplama bu asamanin yaninda pek kolay kaldi! Bileklerimiz koptu, kullandigimiz kac tane bez torba yirtildi! Aksam 4:30 gibi basladigimiz bu isi saat 9:30'da ilk bidonun dibini gordugumuz vakit bitirdik. Ikinci bidona devam etmek mumkun degildi o saatte ve yorgunlukla. Ikinci bidonun ustundeki suyu alarak, kalani icin baska bir yontem uygulamak gerektigine karar verdik. Elimizde 80x120 cm. boyutlarinda dikdortgen ortuler vardi. Ikinci bidonun icindekileri Yuksel teyzenin kazanina bosalttik. Ortuleri bidon agzina bagladik. Kazandan islak harubun yarisini bir ortuye, kalanini diger ortuye doktuk. Gece boyunca aktigi kadar aksin dedik. Sabah baktigimizda bidonun dibinde bir karis bile olmayan su sizdigini farkettik hayal kirikligi icinde. Ortuleri bidonun agzindan alip, icindekilerle toparlak yapip ustune de cok agir bir tas koyduk. Ara ara, icindekileri biraz bosaltip, torbayi ufaltip, tasi tekrar yerlestirdik. Itiraf edeyim cok bir sey cikaramadik. Ama ikimizde de tekrar elimizde sikma enerji ve istegi yoktu, oldugu kadar diyip bu asamada biraktik suyunu cikarma islemini. O gun ara ara yagan yagmurlar kazanlarda kaynatmamiza izin vermedi ama sagolsun Yuksel teyzenin onerisi ile -ki ne kadar yerinde oldugunu sonradan gorduk- BBQ'de kucuk bir odun atesi yakip ustunde, ufak bir tencerede deneme kaynatmasi yaptik. Ilk denemede elde ettigimiz pekmez degil, harup sekerlemesi/macunu kivaminda idi!:) Sanirim cay kasiklarina sarip sarip yemekten baska bir care yok!



Ikinci denemede sonuc daha iyiydi. Gerci onun kivami da tapek (tahin-pekmez) kivami oldu! Aksam yemekte tatli niyetine tapek yapip tadini cikara cikara yedik.

Neden bilemem ama rengi koyu kahve oldu. Bizdeki pekmezler genelde siyaha yakin bir ton. Bu isi daha once yapmis bir tanidik yakinda Datca'ya geliyor. Onunla bir konusmakta fayda var.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Haruptan un yapalim


Harup unu dedigimiz sey aslinda kucuk kucuk kirilmis keciboynuzlari. Degirmende kirilirken, cekirdegi ile birlikte kiriliyor. O yuzden icinde bazen butun olarak cekirdekler cikabiliyor. Bunlari elemeden kullanmanin, hem bizim hem de gelen misafirlerimizin dis sagligi icin tehlikeli sonuclar dogurabilecegini farkettik!;) Yuksel teyzeden kocaman kocaman siniler, tepsiler aldik. Ustlerine serdik. Bir kac gun ara ara karistirarak kurumasini bekledik. Bu yapilmazsa, unlar boceklenebiliyor, koku yapabiliyormus.

Elerken, un eleginden biraz daha buyuk gozenekli bir elegi tercih ettik. Biraz daha "disli" oldu unumuz ama kekte ya da kurabiyede farkedilecek bir durum yaratmadi. Evet evet, hem kurabiyesini hem de kekini denedim!:)

Bu konuyla ilgili son bir yorumum harup kokusu ile ilgili olacak. Tarhana yapanlar, ya da yapilirken o ortamda bulunanlar, tarhana kokusu ile sarsilirlar!;) Dogrusu keciboynuzu cok daha hos bir koku olmasina ragmen, bizim pergolede tutunca, 2 gun boyunca gece gunduz o kokuyu solumak biraz yordu bizi! Cuvallari degirmenden eve getirdikten sonra arabadan 2-3 saat indiremedik. Indirdigimizde koku oyle bir sinmisti ki, aradan gecen haftalar boyunca arabimiza binen herkes soyle veya boyle bir yorumda bulundu!:) Eh, o kadarcik kusur kadi kizinda da olur derler!

30 Eylül 2010 Perşembe

Harup hasadi basladi

Ah dun gece pek guzel uyudum. Neden mi? 2 gundur keci boynuzu topluyoruz Tugrul'la. Yegen Burcu'nun kulaklarini oyle bir cinlattik ki! Gecen sene o ne guzel yapmisti. Simdi baktim da bloga, Agustos sonunda yapmisiz gecen sene! Bu sene iyi gec kalmisiz. Dogruyu soylemek gerekirse, Yuksel teyze, hafta sonu arayip da yagmurlar yagip, haruplari "çikin" olmadan toplayalim demeseydi bizim toplayacagimiz yoktu. Hafta sonu araya baska isler girdiyse de, son iki gundur buyuk harup agacimizdan haruplari toplamayi bitirdik. Gecen sene kolaydi, sadece toplayip cuvallamistik. Birileri gelip alacakti ama olmadi. Bu sene un yapalim, pekmez yapalim deyince isler biraz daha cogaldi. Yuksel teyze sagolsun, bize iki farkli uzunlukta sopa verdi. Tugrul agaca cikti, ben de alttan yetisebildiklerimi sopa ile indirmeye calistim. Tugrul'un bacaklar bir sure sonra uyusuyor dogal olarak. Tabi bir de bizim ulasamadigimiz yukseklikteki dallarda tepisen Payam ve Darma var! Darma, eger Payam ortada yoksa hemen Tugrul'un dayanmak icin kullandigi eline saldiriyor. Su kedi, kopeklere is yaptirmayi bir ogretebilsek, hayatimiz oyle kolaylasirdi ki!

Genellikle kafa hep yukariya dogru, boyun bir sure sonra iflas ediyor. Arada filmlerde, kursunun geldigini gordugun sahneler gibi harubun done done sana yaklastigini goruyorsun. Bir kere nasil oldu anlamadim, tam disime yedim harubu! Bir de inatcilari var ki insani illet ediyor. Bir obek halindeyken indirmek cok kolay, ama bir de tek basina kaldiysa, ah ne zor oluyor onu indirmek! Bazen inerken dala takiliyor, yapraga takiliyor, inmiyor da inmiyor. Bu durumlarda didismemek ruh sagligi acisindan en iyisi ama olmuyor iste!

Araya Yuksel teyzenin anlattigi bir kisa hikaye sokayim; bir gun çam agaci harup agacina "hadi gezmeye gidelim" demis. Harup da, "baksana, biri kucagimda, digeri karnimda, ben nasil gideyim!" demis. Agaca bakinca hikayenin ne demek istedigini anliyorsunuz. Sopa ile indirmeye calistiginiz uzum salkimi gibi duran haruplarin hemen yaninda minicik, kirmizimsi bir cikinti goruyorsunuz. Iste o da yeni senenin salkim harubu! Onu kirmadan digerlerini indirecegim diye ugrasiyorsunuz. Arada ne yazik ki kirdiklarimiz da oluyor.



Toplama isi bitince, is bitmiyor. Sira geliyor yikamaya. Terlikler ve rahat bir elbise giyiliyor, yigin yigin keciboynuzlarinin bir ucundan baslanip kovalara dolduruluyor, camasir makinasi teknigi ile yikaniyor. Sonra suzulup serilecek yere tasiniyor, kovalardaki su etraftaki cicek, agac diplerine bosaltiliyor. Ardindan, yenilecekler, un yapilacaklar, pekmez kaynatilacaklar, tavuk yemi olacaklar, en sonunda kalanlar da malc olacaklar seklinde ayriliyor. Dun aksam hava kararirken baktik ki ayirma isine dalsak yetistiremeyecegiz, hemen cuvallara doldurup kaldirdik. Yagmur gecince tekrar serip islemi tamamlayacagiz.

Tum bu isleri yaparken, buyuk ailenin, cok cocugun, gelinin, torunun ne guzel oldugunu dusundum!:) Herkes isin bir ucundan tutunca isler hemen hizaya giriveriyor. Ardindan da oturup hep birlikte yer sofrasinda yeniyor. Ustune de ogle uykusunu unutmamak lazim tabi ki! Eh boyle bir Edi ile Budu olunca ogle uykusunu birak bir yana, ogle yemegi yenmedi.

Yine bu isleri yaparken, bir koy evinde, ya da ciftlik evinde, kocaman bir depoya ve kilere ihtiyac oldugunu dusundum. Bize 40 m2 yasam alani yetiyor ama bana kalsa 250 m2 depo ve kilere ihtiyacimiz var! Sanki bir o kadar da bu yikama, serme, kurutma islerinin yapilacagi, suyun direk bahceye verilecegi, ustu kapali bir alana ihtiyacimiz var.

Sirada bekleyen 1 buyuk, 1 de kucuk harup agaci var. Hadi bize kolay gelsin.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Zeytin Hasadi

Bu sene zeytinlerimiz cok erken oldu. Genelde yerel zeytinlere gore zaten 1 ay kadar erkenciyiz ama bu sene daha agustos bitmeden dalinda kararan epey bir zeytin farkettik birdenbire.

Ilginctir, 2 agacimizdaki tum zeytinler yesil ama burusuktu. Neden bilemedik. Buradaki tanidiklar da annemler (Ege bolgesi) de bu sene baslarina ayni seylerin (erkencilik, az verim, kuruma) geldigini soyluyorlar. Zeytinlerimiz zaten az o yuzden ne burusuk dinledim ne ufacik! Hepsini isledim. Sadece ayri kaplarda sakladim. Bakalim, performans onumuzdeki senelerde bu emege deger mi degmez mi, soyleyecek. Bu yaptigimi gorunce hayretler icinde, ben ne zaman kendi zeytininden baskasini begenmeyenlerden oldum dedim kendi kendime! Biliyorum, biliyorum; zeytinleri yaptigimiz ilk sene!:) Daha bir kac sene oncesine kadar tanidiklarin kendi yaptigi zeytinleri pek begenip, baska da bir zeytin yememe tercihlerini hafif biyik altindan gulerek dinlerdim. Simdi onlardan biri oldum!

Agaclar boy seviyesinde olunca toplamasi da bir zevk. Ama bir tane bile kacirmayacagim deyince agaci 3 kere tavaf etmek gerekiyor. Her seferinde farkli bir acidan bakarak, gozden kacmaya calisan zeytinleri yakalayarak. Bazi agaclarimizda zeytinler bolken, bazilarindan 1 tane bile alamadik. Bunu once pamuklu bit mucadelesi olarak yaptigimiz basincli suya vermistik ama herkeste bir verim problemi olunca tam da emin olamadik. Onumuzdeki sene kontrollu deney yapmali.

Zeytinlerimiz 10 gune kadar yemege hazir olacak. Kahvalti sofrasi da eksiklik hissinden kurtulacak.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Arayi kapayalim

Epeydir olan biteni yazmadik. Sevgili Cigdem'in de itelemesiyle, bu miskinligi birakip hemen bir ozet vereyim istedim.

Bir onceki blogda gordugunuz cadiri kaldirali epey oldu. Bu yaz boyunca insanin durdugu yerde ensesinden ter akitan sicaklar bir haftadir yok. Inanasimiz gelmiyor ama, aksamlari ustumuze pikeler aliyoruz, karavanin pencerelerini kapiyoruz. Bir tanidik bir kac gunluk bir sey, cok alismayin dedi. Biz de su anda keyfini cikariyoruz.

Bu arada bir bayram gecti; Yuksel teyzeler arife gunu firini yakinca, ben de yardima gittim. Ter akitarak yogurdugum halkalari once pisirdik, ardindan da gevrettik, ha bugun ha yarin bir dolgu cikacak, bir kaplama kirilacak korkusuyla sabahlari yiyoruz. Arife gunu Yuksel teyzenin gelinleri incecik incecik actiklari yufkalarla burada sarayli denen bademli (eh badem memleketinde baska ne olabilirdi ki!), suruplu bir tatli yaptilar. Surekli izliyorum ama bir gun gelir becerebilir miyim hic emin degilim. Bazi seyler zamaninda ogrenilirse oluyor.

Agustos sonu bir yegenimiz oldu. Annesi babasi adini Ipek koydular (biz aramizda ipek bocugu diyoruz, aman duymasinlar). Tugrul'un erkek kardesi ve esi pek tatli bir kiz bebegi ile herkese bayram hediyesi verdi. Ben kardeslerimin en kucugu Tugrul da en buyugu olunca benim yegenler 20'lerinde, Tugrul'unki daha bebek! Bundan 15-20 sene sonra Bostancik'ta bize yardima gelecek gencler yetistiriyoruz yani!;)

Bu yaz gelen gidenimiz boldu. Sanal ortamda tanistigimiz bir cok kisi ile yuz yuze gorusme imkanimiz oldu. Ote yandan yillardir gorusmedigimiz dostlarla yeniden bir araya geldik. Sanki bu sene sevdiklerimizi Datca'ya getirme/yerlesme konusunda ikna etmek yolunda epey bir yol katettik!

Kedi, kopek, tavuklar diye sordugunuzu duyar gibiyim. Darma hala cok tatli, hala Payam'la deli gibi tapırıyorlar. Iste bu da ornegi:



Nala ve Layka ciddi kavga ettiler. Layka 1 hafta kadar moral olarak kendine gelemedi. Bu kadar ince ruhlu bir kopek gormedim! Nala'dan yedigi dayak sonrasi, yemek/kemik yemeyi reddetti. Hatta yuruyus sonlarinda eve gitmeyi istemedi. Tepelerde oturup kaliyordu. Elimde tasma ile gidip alip geliyordum. Neyseki su aralar tekrar eski ruh haline dondu. Nala'ya sinirlenip, yanina yaklasinca isirmaya calismaya basladi! Bunun sonu yeni bir kavga demek, o yuzden epey dikkat ediyoruz.

Nala bu arada baska bir yaramazlik yapti diye dusunuyoruz. Bir sabah kalktigimizda kumesin disinda piliclerden birisini geziyor, digerini ise yerde kafasi ve bir budu kopmus buldum!:( Tahmin ettigimiz; bu iki pilic aksam uzeri (ogleden sonra evde yoktuk) citlerden disari cikmayi becerdiler. Nala da hep bu pilicleri guderdi. Ama arada bacaklarina daldigini gorup hep kiziyorduk. Yine oyle bir oyun baslatti ve ne yazik ki bu sefer kotu sonuclandi. Tugrul su anda Nala'ya tavuklara yaklasmamayi ogretmeye calisiyor. Isi onlari koruyup gozetmek olan Nala'ya az kizmadik ama yapacak bir sey de yok!

Bu seneki sebze deneyimlerimizi hep yazmak istedim ama bir turlu toparlayamadim dusuncelerimi. Ama bir sonraki blogda onlari yazmak istiyorum. Cok yakinda!

20 Ağustos 2010 Cuma

Sicaklar!

Of sicaklar! Tum Turkiye gibi Datca da fena bu sene. Aslinda yaz basi normalden serin geciyordu ama Agustos ayina gireliberi rahat uyku yuzu goremedik (neyseki islak filtresinden gecirdigi havayi sogutarak ufleyen klimamsi bir fanimiz var, herkese tavsiye ederim). Sonunda dun aksam havluyu atip bahcede cadira gectik. Oh ne guzel bir uyku idi o.



Tek stres yeni extra large kopegimiz Nala (nam-i-diger Yarmagul) sabah gunaydin derken burnu ya da penceleri ile sinekligi yirtmadan ayaga ziplayabilmek (bkz. sineklikte daha once Ayberk'e diledigi gunaydindan kalan izler). Ha bir de kediler cadirin uzerinde tepismeye baslayinca alttan yumruk ya da tekme ile uzaklastirmak gerekiyor!

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Chook Dome - Tavuk Kubbesi

Sonucu bastan soyleyerek baslayayim, bizim kumes biraz fiyasko oldu. Problemlerin kucugu, kuresel bir yapiya kumes telini germede yasadigimiz sorunlar. Cok guzel olmasa da bu is halloldu ama kullandigimiz 20mm'lik PVC su borulari kesinlikle bu is icin ince geldi. Kitaptaki 20mm'lik PVC boru her ne ise bizimkinin ondan olmadigi kesin! Ortaya cikan yarikure, uzerine gunesligi koyana kadar gayet saglam duruyordu ama onu koyup Datca ruzgarina maruz birakinca ruzgar alan yerden yamulmaya basladi, bir ara nerdeyse tepesi yere degecekti. Biz de oldukca cirkin bir cozum ile icerden tahta dikmeler kullandik. Simdilik is goruyor ama kibar basitliginden eser kalmadi. Tasimasi da biraz daha guclesti haliyle.

Gelelim yarikurenin yapilisina. Ozellikle ilgilenip soranlar olursa detayli olculeri vermek uzere burada biraz basitlestirecegim kolay anlasilmasi icin. borulardan 3 halka yapiliyor, biri en alttaki en genis olan (12m.) digerlerinin tepeye dogru cevreleri giderek kuculuyor. Bunlari biribirine 6'sar metrelik meridyenler bagliyor. Kitapta bunlari biribirine tel ile bagliyor. Biz daha saglam olsun diye isi uzatmayi goze alip isitmali boru kaynak makinasi kullandik ama soyledigim gibi sonuc hic de dusundugumuz gibi olmadi.



Ikinci kattaki pencerelerden birini tel ile kaplamayip, buraya guneslik malzemeden bir perde yaptik. Burasi bizim kapimiz. Zaten genellikle pek iceri girilmiyor, buradan atiklar atiliyor, yem, su veriliyor.



Yarikurenin en ustteki (ucuncu) halkasi hizzasinda bir tunek yaptik, sazlardan bir izgara. Normalde buna kendilerinin ucarak cikmasi lazim ama bizimkiler beceremedi, bu yuzden yine sazlardan bir de merdiven yaptik. Ilk gece ben elimle koydum onlari ama ikinci gece baktim, hepsi kavramisti durumu. Buradan cikariyoruz ki bizim tavuklarin ogrenme yetenekleri iyi ama fiziksel yeteneklerde cuvaliyorlar :-)



Son olarak yarikurenin tepesine kare bir golgelik koyup bunu 4 tarafinda yere cadir kaziklari ile sabitledik.

Simdilik bizimkilerin yarikuresi bahcede rastgele geziyor, henuz mandalalari hazir olmadigindan. Planladigimiz mandala yeri mevcut sebze bahceleri ile cakistigindan simdiki sebzelerin islerinin bitmesin bekleyecegiz bir sure. Ileride mandalayi da yaparak bu konuya tekrar donmek uzere...

15 Ağustos 2010 Pazar

Bill Mollison ile Soylesi

Permakulturun kurucusu Bill Mollison ile yapilmis bir soylesi. Permakultur ile ilgili sıkıcı ve ogretici bilgilerden cok ruhunu vermesi acisindan oldukca guzel:

- Ingilizce metin
- Turkce cevirisi

12 Ağustos 2010 Perşembe

Bir Ayberk geldi gecti Bostancik'tan

Tugrul bahsetmis; yegenim Ayberk tam 17 gun bizle kaldi. Harup agacimizin golgesinde, her gece Nala'nin korumasi altinda, biz karavanda piserken o pufur pufur uyudu!:) Tamam tamam, bortu bocek darali, yer yatagindan tasan ayaklari, her sabah Nala'nin sevecen bir sekilde cadirin sinekliginden iceriye dalmaya calisarak onu uyandirmasi gibi problem olabilecek (!:) seyler vardi ama Ayberk hic sikayet etmedi.

Ayberk'in macerasi otobus yolculuguyla baslamis ama ben orasini anlatmayacagim. Otobusten indiginde Datca bu seneki korkunc sicak donemlerinden birine baslamisti. Oturdugumuz yerde ter dokuyorduk. Kaldigi gunler boyunca Datca'nin bildik ruzgarlari bizi yalanci cikarmamak icin ara ara estiyse de, genelde bu sicaklik surdu. Gerci bu yaz Datca ve tum ulke yaniyor. Su anda bu yaziyi yazarken ensemden akiyor! O aksam cadiri kurma isi biraz gece kaldi. Hava kararmak uzereydi basladigimizda. Icine yatagi yerlestirirken Ayberk kendini disari atmis ve "Tugrul abi icerde akrep var" demis. Itiraf edelim, Ayberk abartti sanmis Tugrul. Ama iceri girdiginde, feneri tutunca gercekten de davetsiz misafirin akrep oldugu dogrulanmis. Tabi bu durumun Ayberk'in geri kalan gunlerini nasil etkiledigini tahmin edersiniz! Isin ilginci, bu cadiri 1 ay kadar once bizi ziyarete gelen Hira arkadasimiz kullanmisti. Hira'nin bu akreple geceyi gecirdigini dusunmek istemiyorum. Ayberk icin cadir kurulurken iceri girmesi de cok cok dusuk bir ihtimal. Buyuk olasilik, biz Hira gittiginde cadiri sokerken penceresini acik biraktik bir sure ve o arada girdi. O cadir guzelce katlanip, kilifina konup karavanin icine girdi. Ve bu hayvan onca sure orada hayatta kalmayi becerdi! Inanilmaz bir sey. Ayberk'in kaldigi gunler boyunca hemen 2-3 gunde bir akrep gorduk. Buradaki ilk senemizde bu kadar cok akrep gormustuk, gecen sene neredeyse hic gormedik. Sansimiza, bir aksilik olup da sokulma durumu olmadi ama.

Ayberk gelir gelmez sagolsun hemen Bostancik'taki gunluk islere katildi. Tugrul'la birlikte sabah-aksam tavuk gutme, sularini, yemlerini kontrol etme, gun boyunca onlara sebzeler dograma gibi. Ilk gunlerde sabah bizden once kalkip bu isleri kendi basina yapmaya bile basladi. Ilk gunlerde diyorum, cunku sonlara dogru yorgunluktan bitap dusup gunesi ustune dogurmaya baslamisti!:) Iste bunu yaptigi ilk gun Basri ile (bizim horoza Ayberk'in verdigi isim) tanisti!:) Horoz sanirim Ayberk'i haremine bir tehdit olarak algiladi ki, hemen kimin patron oldugunu gostermeye kalkmis. Ayberk sogukkanli bir sekilde ilk saldiriyi savusturduysa da, ikinci hamlede Basri Ayberk'in bacagina mahmuzunu gecirmis. Ayberk giderken yara hala gecmemisti. O gunden sonra aralarinda "sicak" bir iliski basladi!:) Ayberk Basri'yi sofrada gormek istegini cesitli bahanelerle dile getirdi! Merak etmeyin, Basri hala sag ve selim!:)

Ayberk'i Nala da bir yokladi. Nala Layka'yi kosturmaya calisirken, ani bir donus yapip, Ayberk'in bacaklarina carpip, cocugu yerden kesti ve Ayberk kuuuut diye Nala'nin ustunden yere indi! Payam'in klasik kucaktan atlarkenki tirnaklarini sirta gecirme hadisesi bahsetmeye degmeyecek kadar siradan ama hadi onu da yazayim!:) Simdi yazarken, Ayberk'i tek parca halinde gondermeyi iyi becermisiz diye dusunmeden edemedim!:) Bir tek "kucuk kofte" dedigi Darma ile pek iyiydiler. Tabi Darma'yi cok sevimli oluyor diye kizdirirken ondan yedigi penceler bence tamamen kendi hatasi.

Bunlar bir yana, Ayberk'le 3. bir kisinin nasil motivasyon sagladigini gordum. Tugrul'la ikimiz biraz yapilacak islerin coklugu altinda eziliyoruz. Tabi bir de o iki kisiden birinin kadin olmasi durumunda pek cok is coooook agir yuruyor. Ingilizcede "iki kisi birbirine eslik eder, 3. kisi kalabalik yaratir" diye
cevirebilecegim bir deyim var. Ayberk tam tersine cok ozel bir 3. kisi oldu bizim icin. Hem motivasyonu, hem her isin altina girmesi, hem de gucu kuvvetiyle itici bir guc oldu ve listemizdeki bir cok isi yardimi ile karalayabildik. Karavanin yanindaki cicek bahcesi bunlardan sadece biri.



Fotograftan ne oldugu pek belli olmuyor ama o alan ayrigin bastigi, bogurtlenle asmanin nar agaclarina ve hayit calisina dolandigi, icine girilmez bir yerdi. Simdi o alan ayriktan kurtarildi, fidanligimizda bekleyen bir cok bitki dikildi, altlari ortulendi, cevreleri taslarla cevrildi. Ustleri de yakici gunesten korumak icin budadigimiz harup dallari ile golgelendi. Eger yazi atlatabilirsek, onumuzdeki bahar, icindeki her bitkinin birbiriyle sarmas dolas oldugu ve topragin gorunmedigi bir yer olmasini umuyorum. Bakalim.

Kizkardesi Burcu'yu da ciddi anlamda calistirmistik ki Yuksel teyze her seferinde bunu bize hatirlatir, ama Ayberk bir baska oldu. Gerci buraya baska turlu gelinse eminim sikintidan patlanir(bu da bizim bahanemiz!;).

Ayberk ilk geldiginde bizim duzenin ogle uykusu ve erken yatma kismini pek anlamadi. Bizden sonra yatip, bizden once kalkiyor, biz ogle uykusu uyurken o internette geziniyordu. Fakat oyle bir an geldi ki, kahvalti sonrasi sofradan kalkacak enerjisi bile olmadi. Kaniti asagidadir:



Son gunlerde bizim ritme tamamen girince, dedik ki artik Ayberk'i azad etme zamani gelmis!:)

Ayberk'in Bostancik'a katkilari (Kompost yiginimiza yaptigi onemli katkilardan
bahsetmis miydim? :) inanilmaz oldu. Onu gondermek zor oldu. Firsat buldugu her tatilde bekliyoruz.

10 Ağustos 2010 Salı

Permaculture Home Garden

Sizi harika bir kitaptan haberdar etmek istiyorum: Permaculture Home Garden - Linda Woodrow

Permakulturun alt basliklarindan olan dogal tarim haliyle gundelik zamanimizin buyuk bir bolumunu aliyor. Cogu insan icin de genellikle boyle oldugundan permakultur konusulurken ister istemez cogunlukla tarimdan bahsedilmeye baslaniyor. Bu konuda genel permakultur kitaplarindan daha derine inen ve bircok sorumuza cevap veren bu kitabi, isin tarim (daha dogrusu sebze bahcesi) yonuyle ilgilenen herkese tavsiye ederim.

Bu kitapta ana aktorler tavuklar. Linda tum bahcesini tavuklari dusunerek tasarlamis. Bu sene ziyaretimize gelen bir permakultur kurs arkadasimiza tavuklarla sebze bahcelerinin gecimsizliginden sikayet ettigimde bana bu kitaptan bahsetti, ardindan da sagolsun bir kopyasini yolladi.



Linda'nin bahcesi sekilde goruldugu gibi minik dairesel sekillerden olusan dev bir daire (capi 14m.) Bu seklinden dolayi mandala deniyor bu bahceye. Bu buyuk daire seklindeki bahceden birden fazla da olabilir ama hepsinin isleyisi ayni.

Sekilde dairenin dis sinirindaki beyaz yuvarlaklar meyve agaclari. Bu bahcenin en guzel yani meyve ile sebzeyi bir araya getirmesi. Dairenin dis kenarini olusturan acik gri bant, sebze bahcesini disaridan isgalci otlara karsi koruyan sinir bitkileri. Ayrik ile girdigim inatlasmayi bu sekilde kazanamayacagimi anladigimdan bu yaklasim bana ilac gibi geldi. Calisip calismayacagini henuz tam bilmiyorum ama en azindan deneyebilecegim bir yontem var artik. Bunun detaylarina birazdan gelecegim.

Daha koyu gri yilan gibi kivrilan alan ve en ortadaki mini goletin etrafindaki bant sebze bahceleri. En koyu gri/siyah ise yollar. Sebze bahceleri ile agaclarin altina dogru gordugunuz beyaz cemberler ise, gezici tavuk kumesinin 15 gun boyunca yerlestirildigi alanlar.

Yuvarlak seklin hikmeti su: belli bir alan icin minimum cevre daire ile elde ediliyor. Boylece disardan isgalci bitkilere karsi korunacak hat en aza inmis oluyor. Ayrica boyle bir bahcede yurume yollari da birim bahceye erisme acisindan en aza indirilmis duurumda, yani patikalarla degerli toprak alani harcanmamis oluyor. Ancak bahcenin boylesi bir daireye elvermedigi durumlarda daha farkli sekiller de mumkun. Ornegin bizim dusundugumuz alanin ortasindan bir yagmur hendegi gectiginden biz de bir miktar degisiklik yapmak zorunda kalacagiz.

Sistem soyle calisiyor:

Dairenin etrafina ot isgaline karsi kendisi yayilmaci olmayan ve yine ot ailesinden bitkiler dikiliyor (seker kamisi, limon otu). Ben burada ayrica ruzgar kesicileri de kullanmayi dusunuyorum, boylece bizimki gibi ruzgarli bir memlekette bahce gayet korunakli bir hale gelecek. Ayrica yine bu bantta ya da hemen disinda burada kendiliginde yetisen kimi calilari dusunuyorum, yine hem fiziksel bir sinir, hem de bahcenin hemen kiyisinda bol cicekli dogal bir habitat yaratmak acisindan.

Kubbe seklinde gezici tavuk kumesi, sekilde gosterildigi gibi sebze bahcelerini ortalayacak sekilde ve agaclardan birinin altina gelecek sekilde yerlestiriliyor. Sebze bahcelerinin arasinda kalan ve dairenin merkezine dogru biraz giren acik gri alanda tavuk yem bitkileri ekiliyor, nohut vs. Tavuklar bu alanda 15 gun kaliyorlar ve bu sure icinde hem buradaki varolan bitkileri yiyorlar hem de bizim hergun atacagimiz kova kova mutfak atiklari, sagdan soldan bulunan bitkileri, vs. Tavuklara bitkisel atiklari atarken bunlarin hepsinin ille de tavuklarin sevdigi seyler olmasi gerekmiyor. Sogan kabugu, limon kabugu gibi tavuklarin ellemedigi seyler de atiliyor. Burada amac 15 gun boyunca tavuklarin surekli eselenerek bu atiklari kendi gubreleri ile karistirarak kompost haline getirmeleri. Bu arada da varolan yabani ot tohumlarini tuketmeleri. Bir taraftan da meyve agacindan toplanamayan, dokulen, kurtlanan vs. meyveleri yiyorlar.

15 gun sonra gezici kumes bir sonraki alana kaydiriliyor, tavuklarin ciktigi alanda hemen ekim/dikim yapiliyor. Bu sekilde tavuklarin bir mandalayi bitirmeleri 3 ay suruyor. Ama 3 ay sonunda genellikle ilk bahcede hala sebze var. O yuzden genellikle bir gezici kumes 2 mandalayi hallediyor ya da ikinci 3 ay boyunca bahcede baska yerlerde geziyor. Bu sekilde 6 ay sonra ilk bahceye geri donuyor, oradaki kalan sebzeleri tuketiyor ve atiklari kompost ediyor ve dongu bastan basliyor.

Tavuk kumesinin ortmedigi bahce alanlarinda ise (dairenin kenarina en yakin bolgeler) Linda kendisi kompost yigini yapiyor. Bu hem oradaki yabani otlarla mucadele icin ise yariyor, hem de bahcenin ihtiyac duyacagi kompost tam da ihtiyac duyulan yerde kullanima hazir oluyor.

Anlayacaginiz gibi burada zamanlama cok onemli, hangi bahcedeki urun ne zaman olgunlasacak, ne zaman toplanacak, tavuklar ne zaman buraya girecek, kompost yapimi ne zaman bitip onun alani dikime hazir hale gelcek, vs. Bunlar ile ilgili bazi ornekler var kitapta ama ben bunu bizzat denemeden bu konularda daha fazla detay veremeyecegim. Simdilik genel fikir ile tanismis olun, isterseniz kendi denemeleriniz yapmaya baslayin. Biz de kendi denemelerimizde ilerledikce sizinle sonuclari paylasiriz.

Sistemin kalbi tavuklarin kumesi ise bir sonraki yaziya...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kompost Yigini

Bildiginiz gibi kullandigimiz kuru tuvalet sistemi donusumlu olarak kullandigimiz iki kompost gozunde islemi tamamliyor. Yani kompost yigini olayi bizim icin tanidik. Ancak bunlar ozel yiginlar ve kompost elde etmemiz kabaca 2 yil suruyor. Gecen haftalarda ilk kompost dagini yapma sansimiz oldu. Ortaya o kadar buyuk bir dag cikti ki, sanirim 3-4 ay icinde islem tamamlandiginda bizi uzun sure idare edecek kompostumuz olacak.

Bir komsu ziyaretinde ev sahiplerinin oglunun buradaki yazlik sitelerden birinin cimlerin bictigini ogrendik. Bizim heryerden organik madde topladigimiz herkes tarafindan duyuldugundan kesilmis cimlerle ilgilenip ilgilenmedigimiz sordular. Tabii ki hemen atladik. Biz almazsak Datca'nin coplugune gidiyor, siyah cop torbalarinda, ne yazik!

Birkac gun sonra bir romork dolusu kesilmis cim geldi. Mis gibi kokan taze cim beklerken, torbalarda gunlerdir beklemis ve kokusmus bir cop yigini ile karsilastik. Torbalardan sulari siziyor, vs. Bu torbalari bu sekilde bekletemeyecegimiz anlasilinca mevcut saman, kurumus fasulye bitkileri ve keci gubresini de ekleyerek bir kompost tepesi yapmaya karar verdik. Artik kullanmadigimiz yukseltilmis havuz demirinin icine bir katman karbon (kuru ot/saman/kuru fasulye),



birer katman azot (keci gubresi ve cim) koyarak





ve bu katmanlari malzeme bitene kadar tekrar ederek bir tepe yaptik, en ustunu de saman ile orttuk.



Tabii her tabaka sonrasi guzelce suladik.

Iki gun sonra soyle bir acip baktigimizda isinin cok yukseldigini gorduk. Yaz sicaginda duman tutuyordu ve elimi degmege kalktigimda asiri sicakti. Ara sira kontrol edip isi dustugunde yan tarafa aktaracagiz ve tekrar sulayacagiz. Bolca oksijen alip nemini yukselten yigin bir kez daha isinacak. Bu sekilde birkac devirmeden sonra cok hizli bir sekilde kommpost elde etmis olacagiz.

Biraz emek yogun bir is, hele curumus cimen torbalarini yigina tasiyip bosaltmak cok da zevkli degildi ama cimleri cope atmaktan cok daha iyi yine de. Umarim bundan sonra cimleri bicilir bicilmez araziye getirebiliriz.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Uzun bir Aradan Sonra Tekrar Merhaba

Epeydir ses soluk veremedik, yaz ile birlikte bahce isleri, misafirler, altyapi isleri derken neler olup bittigini yazmaya vaktimiz olmadi. Son haftalarda kendimizi iyice yordugumuzdan ve de fena sicaklar bastirdigindan mecburi isi yavaslatma eylemi yapiyoruz. Bu firsattan istifade son havadisleri vereyim. Bu birkac gun ne yazabilirsek kar. Ardindan gelecek dalga daha da yogun olabilir.

Kimi birkac gunluk, kimi de daha uzun misafirlerimiz oldu. Bazilari ile Bostancik orta/uzun vade tasarimlarini degerlendirdik, bazilari ile ise ciddi isler yaptik. Kabak en fena Pinar'in yegeninin basinda patladi. Yanimizdaki tatili bir toplama kampi tadinda gecti. Onu bilmem ama bizim acimizdan cok verimli oldu. Beraberce epey isi bitirdigimiz gibi hemen hergun yuzmeyi becerdik. Misafir olmazsa biz bazen haftasonundan haftasonuna denize gidebiliyoruz.

Hendekleri derinlestirme ve genisletmeden tutun (halen devam ediyor) ayrikli bolgelerde bahce alani yaratmaya kadar pek cok zorlu ise el attik. Ancak ozellikle bahsetmek istedigim dev kompost yiginimiz ve yeni gezici kumesimiz. Ayrica size uzun uzadiya yeni okudugum permakultur kitabndan bahsetmem gerek, gezici kumes tasarimi da oradan zaten. Ancak bunlar bir baska yaziya.

Bu sene Datca bize her zamankinden daha kalabalik geldi. Sicak ve kalabalik iyi bir birlesim degil! Gerci herkes bize diger yillardan cok da farkli olmadigini soyluyor. Herhalde daha once bu kadar sik Datca'ya inip kalabaliklara denk gelmemisiz. Turizmden para kazananlar kizmasinlar, ramazanin baslamasini ve ortaligin biraz tenhalasmasini ip ile cekiyoruz.

11 Temmuz 2010 Pazar

Arkasi bugunmus

Yenilerle eskiler hizla birbirlerine alisiyorlar. Aralarindaki iliskide kurallari belirliyorlar.

Darma ve Payam super oldular. Payam tam bir abi, Darma da ne kadar pataklansa da abisinin pesinden ayrilmayan kucuk kizkardes. Ama artik cok guzel kendini koruyor. Eger Payam onu acikta yakalamissa hemen gobusunu acip, eller iki yanda, kulaklar geride Payam'dan gelecek darbeyi kestirip engellemeye calisiyor.



Eger becerebilirse, koltugun, ya da disardaki masanin ortada birlesen 4 bacaginin arasina girip, oradan cesurca, patileriyle Payam'a vurmaya calisiyor. Ama en guzeli, Payam'in yedigi minik kemigi tislayip ondan almasiydi ki, gormeye degerdi! Tabi Payam da abilik yapip, doydum zaten diyerek birakmis olabilir. Darma onca tepismenin ardindan iceri kacip, ayakta uyumaya basliyor.



Bu kosturmalarin en kotu zamani, gece! Uykunun ortasinda tapirtilar, yere dusen esya sesleri ile ziplayip, becerebilirsek Payam'i tutup disari cikariyoruz. Olmadi, Darma'yi yakalayip, karavana alip, Payam'i pergolede birakiyoruz. Eger o gun cok yorulmussak, uykumuz bolunmesin diyorsak, Payam'in tum protestolarina ve acindirmalarina karsin, gece disari cikariyoruz.

Payam ve Nala (Bir aslan yavrusu gorunumundeki Badem'e, "Badem" adinin yakismadigini dusunduk ve Aslan Kral'da, Simba'nin kiz arkadasi olan "Nala"nin daha uyduguna karar verdik.) arasinda durum biraz kotu. Baslarda Payam, Nala'yi cok fazla takmiyordu. Ama Nala hiper bir genc kiz oldugundan, bir kac kez Payam'a cok yanasip, onu kosturtmaya calisinca durum degisti. Payam en sonunda Nala'yi ciddi dovdu, onune katip biz kurtarana kadar kovaladi! Bu kovalamacalarin birinde, Nala birden donunce agac yeri belirlemek icin caktigimiz demir kaziga tum vucuduyla carpip, ayagini yaraladi! Cani cok yandi! Ondan beri Payam'dan uzak duruyorsa da Payam artik sirf kendini rahatsiz ettigi zaman degil, Layka ya da Darma'yi bunalttigi zaman da olaya mudahele etmeye basladi. Gecen gun yuruyusten donerken Nala Layka'yi bunaltinca, kucagimdan atlayip, eve kadar kovaladi. Haketti desem de burnunun ustundeki kani kurumus cizikleri gorunce Nala'ya acimamak elde degil!:(

Darma ve Nala ise su anda gayet keyifliler. Bir goz atin bakalim su videoya:



Yalniz, Nala hala ara ara Darma'yi gobekten disleriyle yokluyor. Darma sesini cikarmiyorsa da biraz buyuyunce, Payam'la birlik olmasi isten bile degil!

Laykacik ise, Nala'dan bunalmis bir vaziyette ama yavas yavas onun cussesinin ve vurdumduymazliginin verdigi sikintiyi atlatiyor.

Simdilik bu kadar. Havadislerin arkasi yarin degilse de yakinda bir gun mutlaka!:)

9 Temmuz 2010 Cuma

Agave Ciceklendi

Bostancik'a ilk tasindigimizda arsanin cesitli yerlerinde muthis etkileyici agaveler ve bazilarinda metrelerce uzunlukta, kurumus ciceklerini gormustuk.

Bir iki ay once, sebze bahcesinin guney basinda birden dev bir kuskonmaz gorduk!:) Eminim epeydir buyuyordu da biz farketmemisiz. Buna da az hayret etmedik!



Bir kac haftadir da birden ciceklenmeye basladigini gorduk. Ciceklerin ustu ari kayniyor. Kokusuz.



Ruzgarlara dayanamayip egilmeye basladi. Bizde hakim ruzgarin hangi yonden geldigi nasil belli fotograftan, degil mi? :)



Tekila yapilan agave Mavi Agave (Blue Agave-A. tequilana)denen baska bir turmus ama bizimkilerden de cicegi daha ciceklenmeden, yani kuskonmaz halindeyken kesilirse seker yerine gecen bir surup yapilabilirmis. Belki bir sonraki ciceklenmede deneyebiliriz.

22 Haziran 2010 Salı

Elim sende



Tavuklar sabah ilk is ve aksam ustu gunes batmadan onceki bir saat serbestler. Su anda tavuklar, cibiler ve horoz (tek basina) birer grup olarak yasiyorlar. Sabah once cibiler aciliyor, ardindan tavuklar kumeslerinden gezici kumeslerine dogru "guduluyorlar". Aksam da tersi bir hareket oluyor. O saatlerde tam bir curcuna yasiyoruz. Yeni aldigimiz 5 pilic (tavuk diye alip da buyuk ihtimal yine horoz cikacak pilicler) cibileri kosturuyor, bunu goren anne o pilici bir guzel dovuyor. Horoz hala kapatildigi yerden duruma "got got" diyerek mudahele ediyor. Darma da caktirmadan, bitkilerin arasinda kaybolarak tavuklari izliyor. Onun pesinde Payam oluyor ve Darma bakmazken havada ucarak Darma'nin ustunden geciyor ve o arada penceyi patlatiyor. Darma 3-4 takla atip tislayarak Payam'a baktiginda Payam hic bir sey olmamis gibi yerde yatarak uzaklara bakiyor. Badem de Darma'nin pesinde. Daha once Payam'a da bulasiyordu ama ondan penceyi yiyince simdi tum sevgi ve ilgisini Darma'ya yoneltmis durumda!

Tavuklar yerlerine yerlesip de Darma'yi iceri alinca durum biraz sakinlesiyor. Icerde Darma huy degistiriyor. Peter Sellers'in Pembe Panter'ini seyredip hatirlayanlar bilirler, Mufettis Clouseau ve kahyasi Kato'nun iliskisi gibi bir durum var aramizda. Karavana girip yurumeye basladigimizda Darma nereden saklandiysa oradan ucarak bacaklarimiza atliyor. Eger yakalarsa dislerini bileklerimize geciriyor, iskalarsa yerde taklalar atarak tekrar bir koltugun altina saklanip ikinci hamle icin uygun zamani bekliyor. Coooook zevkli!

Gordugunuz gibi ciftlikte herkes birilerinin pesinde kosturup duruyor. Biz mi? Bir turlu yakalamayi beceremedigimiz Bostancik islerinin pesinde!:)

20 Haziran 2010 Pazar

Darma'dan havadisler

Eveeeet, ufakliga isim koyduk: Darma. Disiler daha mi tatli oluyor nedir? Sakin Payam duymasin da sanki Payam'in ufakligindan daha sevimli. Ya da Payam artik iyice "adam" oldu, minikligini unuttuk.



Bizim diger hayvanlarimiz gibi gobek acikta uyumayi seviyor. Gerci Badem'in hala oyle yattigini gormedim. Sahi, Badem de tekerlek yatagi aninda cok sevdi ve icinden cikmiyor. Zeytin'in %70'ini ancak doldurdugu tekerlegin icini butunuyle kapliyor hatta biraz top olmak zorunda kaliyor.

Bizim kiz su icmeyi cok uzun bir sure ogrenemedi. Kati mamalari yemeyi bize gelisinden bir kac gun icinde ogrendiyse de su icmek konusunda tembellik yapti. Sonunda bu boyle olmayacak deyip su vermeyi kestik. Kucuk bir cay tabaginda su biraktik. Gunun sonunda baktik hala direniyor, dayanamayip tekrar enjektorle verdik. Bu aralar sicaklik normalin 7-8 derece ustunde 38 C'lerde geziyor. Egitimi sonbahara birakalim dedik ama cay tabagindaki suyu dolu tutmaya karar verdik. Derken dun bir baktim tipir tipir iciyor suyu. Ama sanirim yetmiyor ki elime enjektoru alinca deli gibi atliyor uzerime. Boylece destekli bir sekilde devam ediyoruz.



Badem'le arasi giderek daha iyilesiyor. Darma, Badem yaklasinca direk gobegi aciyor. Badem de kuyruktan baslayip gobege kadar bir hamlede yaliyor. Dun oyle bir haldeydi ki Darma'yi yikamak zorunda kaldik!



Bazen kucagimda boyle "ben delirdim" diyerek cildiriyor.



Bazen de sakinlesip boyle guzel pozlar veriyor.

Onumuzdeki gunlerde bir Ankara yolculugum var. Ah, bir yolunu bulsam da gotursem diyorum ama yol cok uzun! Mecburen, Ankara'da kalisi kisa kesecegim!:)

18 Haziran 2010 Cuma

Durum 3-3

Bostancik ahalisine bir hatun daha katildi; boylece durumu esitledik. Adi Badem, ama biz aramizda "Yarmagul" diye cagiriyorduk onu. Henuz 2 yasinda. Bizim Zeytin ve Uzum'le 6 aylikken, Ankara'da tanisip onlari fena bunaltmisti. Oyle ki, Zeytin kurtulusu kendini Tugrul'un kucagina atmakta bulmustu. Badem Tugrul'unkilerden bize bir hediye. Aynen Layka gibi.



Biraz (!) kocaman ve cokca heyecanli. Simdiye kadar butun hayvanlarimiza disi olsun erkek olsun, "kizim" demek dogal gelirken Badem'e "kizim" demek zorluyor. Iriligi ve hareketliligi yuzunden zaptetmek epey zor oluyor. Ara ara Layka'dan dayak, Payam'dan pence yiyor, ama laf aramizda hakediyor. Layka'yi kisa surede hayatindan bezdirecek gibi duruyor. Surekli pesinde. Ha, bizim ufaklik kedi ile arasi mi nasil? Onu kuyrugundan tutup havaya atip tutacak bir oyuncak gibi algiliyor. Bu fotografta gerci tadina bakilasi bir tatli gibi de goruyor olabilir!:)



Alisma, alistirma suresi umdugumuzdan kisa olacak. Umarim bir sakatlik cikmadan beceririz.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Bizim kiz entel



Tuvalette gazete okur.

4 Haziran 2010 Cuma

Mercimek hasadi

Bu sene bugday, arpa, nohut, mercimek ektik. Denemek icin, ufak alanlar. Gecen haftalarda mercimekler oldu, hatta yavas yavas kaplarini kurutup yerlere sacilmaya basladilar. Bir sabah orakla bictim. Arpa, bugday haric hasat sabah saatlerinde yapilirmis ki nem kaplarin acilmasini onlesin de icindekiler sacilmasin. Kesilen mercimekler, bir sure de guneste bir hararin (buyuk cuval) ustunde beklediler. Yuksel teyze bize nasil ayiklanacagini gosterecegini soylemisti. Biz de onun uygun oldugu bir vakti beklemeye basladik. Yuksel teyze poyrazin estigi bir gun olmali dediyse de dun ogleden sonra aradi, islerini bitirmis, e hadi sizin mercimegi halledelim dedi. Ortanca oglu da bize katildi. Sandilar ki cok is var!:) Eve gelip de gorunce miktari, cok gulduler.

Yere onlardan getirdigimiz kilimi serdik, Yuksel teyzenin yine evden getirdigi kalin dallarla basladik kucuk obekler halinde mercimekleri dovmeye.



Aslinda sapi daha ince, ele kolay gelir, ucu daha kalinca bir sopa/dal olmaliymis. Bundan sonraki hasatlara bir tane yapmali. Dovdukce, mercimekler kaplarindan cikmaya basladilar. Sonra, Yuksel teyze dovulen sapi ile karisik mercimekleri bir elege koydu. Basladi guzel guzel sallamaya. Ust tarafta saplar biriktikce onlari atti, en sonunda da ruzgara arkasini donup elegi bosaltmaya basladi. Ruzgar saplari ileriye savurdukca, mercimekler yere dusmeye basladi. Tabi ruzgarli bir gun olmadigi icin, ara ara ruzgar duasi yaptik.

Ne kadar mi hasadimiz? Tam 1 kg!:)

3 Haziran 2010 Perşembe

Ciftlik hayati

Insan dogaya yakin yasamaya baslayinca, hersey daha bir yogun yasanmaya baslaniyor. Yagan yagmur, esen ruzgar biraz daha fazla endise ile izleniyor, gece yildizlar daha bir cok, daha bir parlak, insani alip icine yutuverecekmis gibi gorunuyor, yeni filiz veren fidan, basini topraktan kaldiran tohum daha bir cosku veriyor (en azindan simdilik!:), dogumlar, olumler daha sik olmaya basliyor.

Gecen gun iki cibimizde rahatsizlik basladi. Birinin gozune bir sey olmus, goz kapaginin cevresinde renk degisti, hayvancik surekli kasiyor, rahatsiz. Digeri ise kardeslerinden uzakta kanatlari dusurdu, kara kara dusunmeye basladi. Tugrul bu durumu gorunce, bu iyiye isaret degil dedi. Hemen diger cibilerden ayirdik. Yuksel teyze suyunun icine aspirin katin dedi, veterinerimiz ise antibiyotik. Evde antibiyotik vardi. Payam'in aylardir iyilesmeyen bacagindaki iltihabi kurutmak icin kullaniyoruz. Sicacik bir kutu icine koyduk, agzina damlalikla su ve yem verdik. Ertesi gune cikmadi ne yazik ki.

Diger cibimizde ise durum cok daha garip. Veterinerimiz goz cevresinde uyuz olabilir, goz kalemi ya da gazli kalem ile boyayin dedi. Evdeki gazli kalemi aldik elimize, cibiyi yakaladik. Dikkatimi cekti, goz kapaginin alti sarkiyor ve orada bir sey gorunuyor. Bana bir sey kacmis gibi geldi. Tugrul da onaylayinca, aldim elime cimbizi, Tugrul da kafasini sabitlemeye calisti. Ben tuttum tutabildigim kadar gozun icinde gordugum seyi, bir yandan da hayvanin gozunu cikarsam yasamini devam ettirme olasiligi nedir diye dusunuyorum. Cekmeye basladim, cektikce geldi, cektikce geldi! Inanilmaz bir sey; belki 1 cm. bir kalin ot parcasi hayvancagizin gozunden cikti! Bu sefer basari!:) Kostura kostura annesinin yanina gittigini gormek cok hostu.

Baktigimiz hayvanlarin boyutlari buyurse yapmak zorunda kalacagimiz seyleri dusunmek bile istemiyorum su anda! Aramizda kalsin, sanirim bu tecrubeden sonra Tugrul danadan vaz gecti!;)

28 Mayıs 2010 Cuma

Film onerisi


Inanilmaz guzel bir belgesel seyrettik. Yuva (Home). youtube'da seyredebilirsiniz. Ya da youtube'dan keepvid gibi bir program kullanarak bilgisayariniza indirip seyredebilirsiniz. Alt yazilari da buradan indirebilirsiniz.

Goruntuler, muzik mukemmel. Konu inanilmaz etkileyici bir sekilde islenmis.

Begeneceginize eminim. Iyi seyirler.

Not: Turkce dublajini da internette bulmak mumkunmus. Google'dan "yuva Turkce dublaj" diye bakinca bir kac link buldum. Kendim indirmedigim icin herhangi birini oneremiyorum.

21 Mayıs 2010 Cuma

Havadisler

Bizim ufakliklar gayet keyifli buyuyor. Cibilerle ilgili video aslinda bir kac gunluk. Simdi epey degistiler.



Minik kedimiz ise tam bir alem! Moral oldu bize. Artik kati mamaya da gectik. Ilk seferinde abartti(k), cok yedi. Sonra da korktuk, hayvancagizi catlatacagiz diye! Ama dogrusu bagirsaklari gayet guzel isliyor minigin. Yemek sonrasi tam bir "toti pastasi" oluyor. Bu da nasil bir pasta derseniz, asagidaki fotograflara bakin derim.





Bu arada, fotograftan pek belli olmuyor, aslinda yanagim korkunc sis! Dun sabah yuruyusunde bir bal arisi tarafindan sokuldum. Ilk anda pek bir sey olmadi ama ertesi sabah kalktigimda yanagim oyle bir sarkiyordu ki, avucumun icini gayet guzel doldurur hale gelmisti. Daha once de 2 kere enseden sokmuslardi. Gorenler bal arisi tarafindan sokulmanin cok iyi bir sey oldugunu soyluyor. Bense artik sabaha inmis olmasini diliyorum!:)